Esselamun Aleyküm FURKAN!
FURKAN’IM, Şehidim, Abim...
İnsanlar, bazı şeyleri, özellikle de mevzu SEN iken abartılı davrandığımı söylüyor. Neyi abartıyorum, nasıl abartıyorum anlamıyorum... Ben, senin izinden gitmiyorum. Çünkü biliyorum ki sende bir kulsun. Sende EN Güzel’in kulusun... Tek farkın genç yaşında Gazze’nin feryatlarını duyup, birşeyler yapma gerekliliği hissetmen ve bu uğurda Ş E H İ D olman... İzinden gitme mevzusu ise, ben yine biliyorum ki ben bir kulum ve peygamberim Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir.Sana duyduğum bu hassasiyet nedense bazılarına ağır geliyor... Oysa ki bana göre seni sevmek, önemsemek, her yıl 31 Mayıs’ta o olayı hatırlayıp intifada durmak boynumun borcu... Dünyanın bütün bölgelerinde biz Müslmanlara uygulanan bu zulüm karşısında ben sessiz duramam. Sen de duramadın ve bindin o gemiye. Gemide bulunan bütün insanlar gibi senin de ciğerini yaktı bebeklerin, anaların, babaların, bacıların, abilerin, kardeşlerin feryatları... Bazen, umutsuzluğa düştüğümde aklıma Efendimiz (s.a.v.) geliyor. Gelmekle kalmıyor, dert, tasa, keder ne varsa hepsini alıp götürüyor... O, yetim haliyle, müşrikler ona zulüm etse de, hele ki bu müşrikler arasında en yakınlarından Amcası var ise de hep Rabb’ine sığındı. Kendisine verilen görevi en güzel şekilde yerine getirdi. Sana 'Çağın Mus'ab'ı diyorlar Furkan'ım... Mus'ab-ul Hayr!... Gençliğin gururu, İslam’ın ilk elçisi, güzelliği, akıcı konuşmasıyla herkesi kendine imrendiren insan... Belki de sen O’sundur, kim bilir... Kim bilir Güzel Abim, belki de Mus'ab-ul Hayr gibi sen de Efendimiz’in sağ tarafında oturuyorsun... Konu sen olunca, ya da bir yerde FURKAN ismini görünce adını tam kestiremediğim bir duygu kaplıyor bedenimi... Hüzün müdür, sevinç midir... Kim bilir... Daha önceden görmediğim bir resmini internette bulduğumda yine o tarifini bilemediğim duygu kaplıyor bedenimi... 'Yakışıklı Abimm benimm’ diyiveriyorum... Ben, seni görmeden bu denli sevgi kaplamışken yüreğimi, senin gözlerine bakıp konuşabilenlerin nasıldır acaba ciğeri?... Bu, bu duygu tarifsiz bir duygu. Mezarına bakıp, sanki ordaymış ve toprağına dokunabilirmişçesine elimi uzattığımda elimi bilgisayar ekranı karşılıyor. Titriyor ellerim, hem de çok... Keşke diyorum, orada olabilseydim de Abim’in toprağına dokunabilseydim... Asla geri dön Abi, gitmeseydin diyemem sana. Haddim yok, ASLA! Senin o güzel mertebeden, Resûl-ü Ekrem Efendimiz (s.a.v)’in yanından kopup gelmene razı gelemem... Bir Müslüman, Müslüman kardeşinin iyiliğinden, huzurlu olmasından başka ne ister? Ben de istemem... Tam 1 sene olacak. Koskoca, bomboş 1 sene... Herkes yine S E N İ ve diğer Ş E H İ D Abilerimizi anımsayacak ve gözleri dolacak yine. Nedeni, işte yine o tarifsiz duygu... Seni uzak şehirlerden, FURKAN’IMMM diye sevenler olacak, biliyorum. Yine abarttığımızı düşünenler olacak, üzüleceğim. Fakat Rabb görüyor, O şüphesiz en GÜZEL’dir... Diyeceğim. O gün, kaçsam gelsem Kayseri’ye... Dokunsam kara toprağına... Sonra bağırsam; 'BEN DE FURKAN OLACAĞIM!', 'FURKAN ABİMİ SEVMEYE DEVAM EDECEĞİM!' diye... Duyar mısın çığlıklarımı? Ve insanların duyarsız davranmalarına sebep olduğum için senden koskocaman bir özür dilesem, kabul eder misin?... Rüyamda görsem seni, çağırsan yanına beni... Sana şunu söylemeden geçmesem; SENİ ÇOKKKK SEVİYORUMMMM ABİİİMMMMM!!... Mesude AÇIKGÖZ Mayıs 2011 |